17 Eylül 2008 Çarşamba

Kafkas Havası -1-

Bu yazıda benim için düşünceleride en az kendisi kadar kıymetli bir arkadaşımla tanıştıracağım sizi. Üniversitede tanıştığım ve tanışıklığımızın her anında fırsat buldukça birçok konu üzerinde tartıştığım bazen uzlaşıp bazende fikirlerimizi savunduğumuz bundanda çok büyük faydalar edindiğim bir arkadaş. Rusya'nın devlet politikası ile ilgili bir yazısı ben çok beğendim ve herzaman ki gibi yeni bilgiler edindim.Ellerine sağlık.Bakalım siz nasıl bulacaksınız. Bu yazının ilk kısmı, bir de Türkiye'yi ilgilendiren kısmı var o da bir dahaki sefere inşaallah.

*****

Geride bıraktığımız yaz ,bu coğrafyada, insanlık dramlarıyla geçti.Hem İstanbul ve İzmir’deki kalleşçe saldırılar,hem nerden baksak yirmi beş senelik ve daha da üzücüsü rutinleşip,sıradanlaşan dramımız; PKK.Tabii birde, bütün dünyayı az yada çok etkileyen kuzey doğumuzdaki savaş.Bizim ülkemizde olduğu için bizleri çok daha fazla bağlayan olayları neden-sonuç ilişkisi bağlamında,bir çırpıda ele almak, kolay değil.Bu ülkede yaşayıp toplumsal/ekonomik/siyasi meselelerle de az buçuk ilgilenen herkes, hem senelerdir durdurulamayan,bu zihniyetle de durdurulması pek mümkün görünmeyen, doğudaki melânete; hem de şu yılın ortalarına doğru iyice azıtmış olan kentteki terör saldırılarına ilişkin analiz yapmanın fazlaca teferruatlı işler olduğunun farkındadır.Hatta şu satıra kadar iki farklı olaymış gibi bahsettiğimiz bu olayların, aslında aynı şey olup olmadıkları veya aynı kaynaktan beslenip beslenmedikleri bile tartışma konusudur.Üzerine gitmeye niyetli olsak, daha tonla soru üretebiliriz.Ancak; Gürcistan’ın kuzeyinde yaşanan olaylarla ilgili sebep-sonuç ilişkisi kurmak, hele biraz dikkatli ve ilgili olanlar için, çok daha kolay.

Rusya’nın, eski Sovyet ülkelerinin üzerindeki hâkimiyetini kaybetmekten epeydir hoşnut olmadığı bilinen bir gerçek. Hatta bu hâkimiyeti sürdürmek için, içinde şiddet ve türlü hukuksuzluklar bulunan işlere dahi kalkışabileceği de.Eski bir Politbüro(Sovyet İttifakı Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasi Bürosu) üyesi olan Haydar Aliyev’in, 93’te,Azerbaycan’da yaptığı darbe bunun göstergelerinden biri olarak artık neredeyse herkes tarafından kabul görüyor.Peki Rusya bu işleri neden yapıyor,neden eski Sovyet topraklarındaki nüfuzunu kaybetmemek için elinden geleni ardına koymuyor? Herhalde ki, yeniden bir komünist parti önderliğinde ikinci defa Sovyetleri toplayıp yeniden sosyalizm deneyecek hâlleri yok. Baksanıza ne orak-çekiçli bayrak kaldı, nede Leningrad şehri.Toprakları genişletmenin devletlerin itibarını yükselttiği ve maliyesini beslediği devirlerde zaten çoktan tarihe gömüldü.O zaman nedir,kendi ülkesi üzerinde muhaliflerin seslerini keserek mutlak hakimiyet kurmuş; Gorbaçov ve Yeltsin zamanlarında özelleştirilmiş büyük şirketleri ve petrol rafinerilerini/kuyularını kitabına uydurarak,Batı’lı küresel egemenleri (küresel zengin anlayın,bu egemen lâfını,devlet değil! Çünkü devletleri,çıkarları her zedelendiğinde, istedikleri gibi yönlendirebilme kudretine sahiptirler. ) ,deyim yerindeyse, sallamayarak o şirketleri kamulaştıran, Putin gibi cesur ve zeki bir devlet adamını bu nüfuzu geri almak için her türlü tehdidi göze almaya iten?

Bugün; ABD’nin, Irak’ı neden işgal ettiğini anaokuluna giden çocuklar bile biliyor. Artık bu, tespiti geçtim, bir noktaya dikkat çekmek bile sayılmaz. Ama biz bir kere daha yineleyelim; neden petroldür. Bu, Putin’in bugün Gürcistan’da ne yapmaya çalıştığını da anlatır. Gürcistan, doğal kaynaklar açısından öyle matah bir ülke değildir ancak; Rusya’nın her türlü çabasına rağmen nüfuzunu Yankilere kaptırdığı Azerbaycan’ın, Hazar kaynaklı, doğal zenginliklerinin dünyaya servisinde önemli kapılardan birisi. Bu kapı, 2003’teki seçimlerle gelen ve tam bir züppelik örneği olan “Gül Devrimi” ile kaybedilmiştir. Bu tarihe kadar Azerbaycan’ın, Rusya’nın “elinin altından” çekilmiş olmasına rağmen, kaynaklarını ABD yararına olacak şekilde Batı’ya taşıması mümkün değildi. Çünkü Akdeniz üzerinden taşımak için Türkiye ile bağlantı Ermenistan toprakları üzerinden kurulmak zorunda idi ama; Ermenistan Rusya’nın alanıydı, yani bu iş imkânsızdı (tabii bu bağlamda, Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile yaşadığı ciddi sorunlarda şu enerji savaşının hiç etkisi olmadığını söylemek zor). İkinci alternatif de; Gürcistan üzerinden bağlantı kurup, hem Karadeniz vasıtasıyla Avrupa’nın kuzeyine hem de Akdeniz vasıtası ile Avrupa’nın güneyine, okyanusun diğer yakasına ve İsrail’e her alanda gerekecek olan petrolü kendi yararlarına sağlayabilmekti (tabii aracılara ve kaynak sahiplerine de belli yüzdeler koklatılacaktı, yeter ki bu ittifaka ekonomik/siyasi herhangi bir hasar vermesinler).Rusya Federasyonu, Sovyetler dağıldığından bu yana bu işi engelleyebilmek için çaba sarf ediyor.Şu ikinci paragrafta bahsettiğimiz, Azerbaycan’daki hükümet darbesi de bu iş için kurulmuş bir tezgâhtı.Nitekim; Haydar Aliyev, 94 Haziran’ında idareye el koymuş ve Baku-Ceyhan boru hattıyla ilgili girişimlere, 98 Ekim’ine dek ara verilmiştir.

(Eski politbüro üyesi ve KGB şefini Batı’ya dönmeye iten şey, halkının yoksulluğu dolayısıyla bu duruma karşı büyüyen tepkisi ve bir türlü kalkınamamasıdır. Çünkü 94’ten sonra, Azeriler bütün petrollerini Rusya’ya ihraç etmeye başladılar. Başka müşteri veya potansiyel müşteri de çevrede olmadığından, kazanması gerekenin çok altında kazanıyordu bu ticaretten. Çünkü fiyat yükseltse Rusya hem doğalgazı hem petrolü Orta Asya’daki Türkî devletlerden temin edebilir ve Azerileri dımdızlak ortada bırakabilirdi. Zaten yoksul olan halkın dibe vurması da tabiidir ki, sosyal patlama ve iktidar kaybı demekti.

****

2 yorum:

Adsız dedi ki...

TÜRKİYE'Yİ İLGİLENDİREN KISIMLARINDAN BİR BÖLÜMÜNE BİRAZ DEĞİNMİŞSİNİZ.ÜLKELER ARASINDA YÜRÜTÜLEN BU VE BUNA BENZER SİYASİ POLİTİKALAR DÜNYANIN HERYERİNDE MEVCUT.YAZINIZDA BAHSETTİĞİNİZ ÜLKELERİN TOPLUMSAL,SİYASİ VE EKONOMİK MESLELERİ TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ BİRAZ DAHA FAZLADIR.BİRAZ DAHA GENİŞ ÇERÇEVEDEN BAKACAK OLURSAK,DÜNYADA BUNA BENZER ÖRNEKLER YAŞANMIŞTIR.RUSYA VE TÜRKİYE ARASINDAKİ İLİŞKİLERDE BİR ÇOK SEBEP-SONUÇ İLİŞKİSİ ARANABİLİR.BU BAĞLAMDA ACABA BU BİR SENARYOMU? VE BU SENARYOYA GÖRE RUSYA,ASKERİ VE EKONOMİK OLARAK YENİDEN KENDİSİNE GELİR;TÜRK ORDUSU SİVİL POLİTİKAYA KARIŞIR VE TÜRKİYE ACABA KAFKASLARDA ETKİN ŞEKİLDE İHTİRASA KAPILIR MI?
GÜZEL PAYLAŞIMINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.

Adsız dedi ki...

Öncelikle, ben teşekkür ederim.

Söyledikleriniz gerçekten çok ilginç şeyler.Batı'nın, Rusya ile bizi çatışmaya itmesi veya Rusya'nın bizle Kafkaslarda çatışmak istemesi ve bu nedenle saldırgan davranması gibi iki ihtimâl doğuyor o zaman.Tabii olmaz diye birşey yok ama ben böyle bir durumun olacağını zannetmiyorum.

Birincisi, Türkiye'de artık askerî müdahalelerin öyle rahatlıkla yapılabilecek bir durumu yok.Asker de bu işin farkında olduğundan, yapacak olduğu zaman bile topyekün birşey yapmıyor.98'deki gibi, postmodern, müdahale etse bile hemen sivillere yerini bırakıyor.Dış poltikalar aynı şekilde, yani batı eksenli, devam ediyor.Gerçi doğrudan yapılmış müdahalelerde bile aynı poltikalar devam etmiş ve her müdahale sonrasında ilk söylenen şey, "Nato'ya bağlıyız" vs. olmuştur.Yani ordu açısından, ben,sıradışı bir müdahale veya politika değişikliği beklemiyorum.

İkincisi, Rusya'nın böyle bir işe girmek istemeyeceğini düşünüyorum.Eğer Türkiye'yi böyle bir ileri karakolluğa Batı zorlarsa,arkamızda doğrudan NATO,AB,ABD vb. güçler durursa ne olur? O zaman hiç iyi şeyler olmaz.Çünkü Rusya'nın arkası düşündüğümüzden daha kuvvetli.Yazının ikinci kısmında oralara da girmeye çalışacağım.

Umarım, bahsettiğin türden senaryolar yoktur,"anel".

Tekrar teşekkürler.