Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ocak 2015 Cuma

Merkez Bankası Baskılara Yenik Düştü


                                             
Erdem Başçı ekonomi tarihimizin en önemli Merkez Bankası Başkanlarından biridir. Hem küresel kriz dönemini iyi bir şekilde yönetmiştir hem de fırsata çevirmiştir. Hem faizleri çeşit çeşit sunmuş kaçacak nokta bırakmamış hem de enflasyonla mücadele etmiştir. Kabul görmüştür. Olmaz denileni yapmıştır.

Ama son açıklamaları şaşkınlık yarattı. Salı günü enflasyon raporu yayınladı. Çıktı basının karşısına enflasyonu düşüreceğiz. Son 45 yılın en düşük seviyesine getireceğiz. Dedi.  Zaten önemli olan bu değil mi? Merkez Bankası’nın ana amacı “fiyat istikrarını sağlamak” değil mi? Taktir ettik. Sağlam duruş sıkı duruştur dedik. Son toplantıda politika faizinde sembolik düşüş yaptı. Koridora dokunmadı. Bağımsızlık diyemedi. Özerklik yeter dedi. Normaldir. Baskıdan kurtulacak dedik. Ve çekincesinin kur olduğunu herkes biliyordu.

Salı günü ise gelen bir soruya hiç beklenmedik bir cevap verdi. Enflasyon 1 puan düşük gelirse 4 Şubatta toplanır faiz indiririz dedi. Dünyanın hiçbir yerinde Merkez Bankası başkanı böyle bir açıklama yapmaz. Yapamaz. Bu piyasaya müdahale etmektir. Hem de kendi politikasının aksine. Hem kurdan korkacaksın hem de daha ortada hiçbir şey yokken çıkıp faiz indirebilir diyeceksin. Hem koridora daha 15 gün önce dokunmayacaksın hem de çıkıp 50 baz puan bile indirebiliriz diyeceksin.
Dedi. Ve kur 2.42 oldu. Rekor yüksek seviyelere çıktık. Yüzde 2.5 değer kaybeden TL oldu. 2 günde. Bir ülkenin para birimi bu kadar mı itibarsızlaştırılır. Yıllarca emek verilen politika bir gündü bu şekilde çöpe mi atılır?

Şimdi 3 Şubat’ta enflasyon rakamları açıklanacak. Beklendiği gibi 1 puan düşük gelirse faiz indirimi yapılacak. Kur 2.50 olursa ki oldukça yakın. Döviz satım ihalesiyle mi söndürülecek ateş? Bu rakamlar enflasyonu yeniden yukarı çekmeyecek mi? Kaldı ki faizden kazanılan para yok bu ülkede. Bu ülkede parayı götüren dolardan götürdü zaten. Yabancı yatırımcı faiz düştü hadi doğrudan yatırım yapalım mı diyor? 1 yılda alacağı faizi zaten kurdan kazandı 2 ayda. Kur yükseldi benzine zam geldi. Yani söylemlerin faturasını ödeyen bu ülkenin vatandaşları oluyor.

Siyasi baskı Merkez Bankası’nı çok büyük bir hataya sevk etti. Faturası ağır olabilir. işler kötü gidince yeniden olağanüstü toplanıp faiz artırmak nasıl bir izlenim bırakacak ?  İtibarı kazanmak zor olacaktır. Çünkü ülkeye girecek yatırımcı önce Merkez Bankası’nın bağımsızlığına bakar.

5 Ocak 2015 Pazartesi

Euro Dağılırsa...



Euro 9 yılın en düşük seviyesini gördü sabah saatlerinde..

Sebebi Merkel açıklama yaptı. gerekirse kangren olan kolu keseriz diye... hemen bir panik havası oluştu tabi piyasada. Acaba yunanistan geri mi döndü diye. unutmuştuk uzunca bir süredir. yönümüz ABD'den gelecek faiz artırımında idi. Hatta daha 2 ay öncesine kadr Yunanistan'da işler yolunda artık borcunu öder kendi yağında kavrulur diyorduk.

Çok geçmedi üzerinde. bir kaç ay sonra yine istenmeyen çocuk oldu Yunanistan. Çünkü seçimler var önünde. Halen Cumhurbaşkanını seçemediği için erken seçim kararı alındı. Bu durumda IMF'i kovarız diyen muhalefet partisi favori oldu. Anketler onu işaret ediyor. Politikayı değiştiririz, yeniden toparlanırız borçlarımızı öderiz, kemer sıkma da neymiş güçlüyüz biz diyen muhalefet Avrupa'yı riske atıyor diye Merkel, gerekirse atarız sizi kendi paranızla ne yapıyorsanız yapın dedi.

 Olur mu ? olur... yunanistan Euro'dan çıkarılabilir. Ama asıl soru şu. Neden 2009'da yapılmadı.?

Yunanistan küresel krizin atlak verdiği dönemde Dünya Bankası verilerine göre kamu borcu 384.1 milyar dolar dış borcu 594.5 milyar dolardı. Bir çok ekonomist Yunanistan'ın Euro'dan çıkarılması gerektiğini söyledi. Ama Merkel o dönem biz biriz kimseyi atmayız naraları atıyordu. 

Yunanistana yapılan yardım tarihe rekor olarak kaydedildi. AB 80 IMF 30 milyar Euroverdi önce... Yeter kurtulur dediler.. Yetmedi... 130 milyar Euro daha verdiler... Ama keselim kurtulalım denmedi. 

Paraları tabii Almanya başta olmak üzere tüm Avrupa ödedi. Alman halkı çileden çıktı. neden biz kurtarıyoruz Yunanistanı diye. Anketler yapıldı halk kendini kötü hissediyordu.   

Yıllar geçti unutuldu Yunanistan... Ama yeni yılın ilk haftasında baktık ki kurtulamamış. yeniden gündemde.. Yine Almanya baş rolde. Ama bu sefer kurtarmam diyor. Keser atarım diyip tehtit ediyor. Atılırsa iş farklı boyuta taşınır... Avrupa zaten krize gidiyor. Tek tek Portekiz İspanya İtalya derin krize sürüklenebilir. 

Bu durumda Euro Almanya'nın yerel para birimi olabilir. tabii bu sefer herkesi kurtarmaya niyetli görünmüyor. 

23 Aralık 2014 Salı

ABD Büyüme




Yılı kapatmadan açıklanacak son veri... ABD büyüme...

Küresel ekonomi can çekişirken büyümeye devam eden ABD son rakamlarda da iyi bir veri bekliyor. son büyüme rakamının yüzde 4 revize edilmesi ve rakamın 4.3 olarak açıklanması bekleniyor.

Dolar bu yılın kazananı oldu... ilk yarı da pusuda bekleyen dolar ikinci yarı da ECB negatif faizle değerlenmeye başladı... FED tüm sinyalleri önceden verdi. büyüme , işsizlik ve enflasyon üçlüsü iyi glirse faiz artırırım dedi... önce varlık alımlarını bitirdi şimdi sıra faiz artırımında...

işsizlik tamam... enflasyon petrol fiyatlarına takıldı ama düzelecek... bugün ise büyüme açıklanacak. iyi gelecek ver doların değerlenmesinin devamını getirecektir.

USDTL veriyi bekliyor. üçgen formasyonunu tamamlıyor. iyi veriyle kırılırsa yeniden 2.35 görülebilir. Kötü veri 2.29'un altına sarkmamıza sebep olabilir.

Eurusd zaten satış baskısı altında, veriyle devamı gelebilir... 1.2150 kapanışı yıl sonu için makul görünüyor... kötü veri ise bizi 1.23'ün üzerinde götürür. ki teknik uyumsuzluk bunu destekliyor. grafikteki gibi...

Altın, son ayın kararsızı altında ise 1180 seviyesinin altında kötü veri fiyatlaması devam edebilir. 1160 ve 1140 önemli. 1194 ve 1200 ise sağlam dirençler.

bakalım ABD ne kadar büyüyecek...

18 Mart 2010 Perşembe

KRİZİN EŞİĞİNDE AVRUPA

http://www.dijimecmua.com/index.php?c=sw&v=18&s=978

6 Ocak 2009 Salı

Formülü Bulundu !!!

Ekonomik kriz mi tek derdimiz ? Petrol gelirleri içinde yüzen kendini "İslan Dünyası" olarak tanıtan, utanmadan kardeşlerine sırtlarını dönenlerden zenginleşme formülü :
Kardeşleriniz satınız !!!
Onları yüz üstü bırakınız !!!
Hiç bir şey olmuyormuş gibi kapılarınızı kapatınız !!!
Rahat uyuyunuz !!!



******************************************************** ******************************************************

**********************************************

22 Eylül 2008 Pazartesi

Kafkas Havası -2-

99’da İstanbul’da Bill Clinton’un da hazır bulunduğu bir toplantıda, Baku-Ceyhan boru hattına Gürcistan’ın yanı sıra yeni ortaklar da katıldı; Türkmenistan,Kazakistan.(Kazaklar 1 yıl önce Türkmenler ise o toplantıda projeye müdahil olmuştur.)Projenin adı da, Baku-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı olarak değiştirildi.Kararlar alınmasına rağmen, 2004 yılına dek bu projeyi yerinde saydıran Gürcistan’daki ahvâldir.Gül Devrimi, projeyi de güllük gülistanlık yapmıştır.2006’dan bu yana da çalışır.Ancak bu projenin geleceği hakkında ciddi şüpheler vardır.İlki, hiç kuşkusuz bu yazının da konusu olan Rusya’nın ,kendi çıkarları gereğince, Kafkaslardan gerginliği eksik etmemesidir.İkincisi ve belki daha önemlisi ise, Hazar’daki petrolde Azeri payının 90’ların başında tahmin edilenden çok daha az olması ihtimâlidir.Teknoloji ilerledikçe bu konuda çok daha açık neticelere ulaşılmaktadır.Zaten bu neticeler yüzündendir ki, Hazar’a kıyısı olan başka iki ülke Kazakistan ve Türkmenistan bu işe 90’ların sonunda dahil edilmeye çalışıldı.Ancak bu işte muvaffak olunamamıştır.

Adı ilk olarak “Şangay Beşlisi” olan ama daha sonra altıncıyı da aralarına aldıkları için, “Şangay İşbirliği Örgütü” olan bir oluşum var,1996 yılından bu yana.Çin Halk Cumhuriyeti,Rusya Federasyonu,Kırgızistan,Tacikistan,Kazakistan; kuruluş beşlisi.2001’de Özbekistan aralarına katıldı.Ve bugün, İran,Hindistan,Pakistan,Moğolistan gibi ülkeler de gözlemci konumundalar.Yani üyesi,gözlemcisi dahil şu 10 ülkeye baktık mı; zaten neredeyse bütün Asya kıtasını ve 2,5 milyonun üzerinde bir nüfusu görürüz..Ağustos 2007’de Putin, “tek kutuplu dünya düzeni kabul edilemez” derken kastettiği ikinci kutbun, bu örgütle yakından ilişkili olduğunu anlamak için âlim olmaya gerek yok. Olası bir “Yeni Nesil Soğuk Savaş” devrinde,kendi kutbunda yalnız kalmasının uzak bir ihtimâl olduğunu bilmesi de şüphesiz Kafkas’larda gönlünce at koşturabilmesinde önemli etkenlerden biridir.

İşte Gürcistan’a Ağustos ayında yapılan ve “Güney Osetya ve Abhazya”nın Rusya tarafından tanınmasıyla nihayete eren savaşın, temelindeki sebep-sonuç ilişkisi budur.Tabii sebep sonuç ilişkisini kurmak yeterli değil.Bir de gelecekte neler olabileceğini,bu devletlerin ve daha önemlisi küresel sermayenin alacağı konumu tahmin etmek,Ukrayna-AB ve NATO ile arasındaki Rusya’yı gıcık eden yakınlaşmayı dillendirmek ve detaylandırmak ve sonuç olarak da; Türkiye’nin bu filizlenen soğuk savaştaki konumunu analiz etmek,bu konum içinde ne yapması gerektiğini,ileriki dönemlerde kendini hangi cenahta ve hangi rolde konumlandırmasının Türk halkı için, sosyoekonomik açıdan, daha hayırlı olabileceğini düşünmek de gerekir.Bu sıraladıklarımızın hepsi hakkında bir şeyler karalamak mümkündür.Ama mevzu bahis Türkiye olunca insan yine tıkanıveriyor.Yine daha fazla düşünmek ve tartmak,önerilerde diyalektik bakış açısına daha bir sarılmak gerekiyor.Çünkü ülkenin içinde bulunduğu karmaşık durum da ortada; 1947’deki “Marshall Yardımları”ndan bu yana Türkiye’nin bu tür kavgalarda,belki bir Kıbrıs Barış Harekâtı müstesna, kimden yana durduğu da ortada.
47’de Harvard Üniversitesi’nde ABD dışişleri bakanı George Marshall, ismiyle anılan planı açıkladığı gün -içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu- 16 Avrupa ülkesine 12’şer milyar dolar dağıtılması işinin reklamı olsun diye bulunmuş slogana bir bakın: “What ever the weather, We must move together/Hava ne olursa olsun, biz beraber hareket etmeliyiz”.
Belki olması gereken yeri değil ama ,ne yazık ki, durması muhtemel yeri bize anlatıyor.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Kafkas Havası -1-

Bu yazıda benim için düşünceleride en az kendisi kadar kıymetli bir arkadaşımla tanıştıracağım sizi. Üniversitede tanıştığım ve tanışıklığımızın her anında fırsat buldukça birçok konu üzerinde tartıştığım bazen uzlaşıp bazende fikirlerimizi savunduğumuz bundanda çok büyük faydalar edindiğim bir arkadaş. Rusya'nın devlet politikası ile ilgili bir yazısı ben çok beğendim ve herzaman ki gibi yeni bilgiler edindim.Ellerine sağlık.Bakalım siz nasıl bulacaksınız. Bu yazının ilk kısmı, bir de Türkiye'yi ilgilendiren kısmı var o da bir dahaki sefere inşaallah.

*****

Geride bıraktığımız yaz ,bu coğrafyada, insanlık dramlarıyla geçti.Hem İstanbul ve İzmir’deki kalleşçe saldırılar,hem nerden baksak yirmi beş senelik ve daha da üzücüsü rutinleşip,sıradanlaşan dramımız; PKK.Tabii birde, bütün dünyayı az yada çok etkileyen kuzey doğumuzdaki savaş.Bizim ülkemizde olduğu için bizleri çok daha fazla bağlayan olayları neden-sonuç ilişkisi bağlamında,bir çırpıda ele almak, kolay değil.Bu ülkede yaşayıp toplumsal/ekonomik/siyasi meselelerle de az buçuk ilgilenen herkes, hem senelerdir durdurulamayan,bu zihniyetle de durdurulması pek mümkün görünmeyen, doğudaki melânete; hem de şu yılın ortalarına doğru iyice azıtmış olan kentteki terör saldırılarına ilişkin analiz yapmanın fazlaca teferruatlı işler olduğunun farkındadır.Hatta şu satıra kadar iki farklı olaymış gibi bahsettiğimiz bu olayların, aslında aynı şey olup olmadıkları veya aynı kaynaktan beslenip beslenmedikleri bile tartışma konusudur.Üzerine gitmeye niyetli olsak, daha tonla soru üretebiliriz.Ancak; Gürcistan’ın kuzeyinde yaşanan olaylarla ilgili sebep-sonuç ilişkisi kurmak, hele biraz dikkatli ve ilgili olanlar için, çok daha kolay.

Rusya’nın, eski Sovyet ülkelerinin üzerindeki hâkimiyetini kaybetmekten epeydir hoşnut olmadığı bilinen bir gerçek. Hatta bu hâkimiyeti sürdürmek için, içinde şiddet ve türlü hukuksuzluklar bulunan işlere dahi kalkışabileceği de.Eski bir Politbüro(Sovyet İttifakı Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasi Bürosu) üyesi olan Haydar Aliyev’in, 93’te,Azerbaycan’da yaptığı darbe bunun göstergelerinden biri olarak artık neredeyse herkes tarafından kabul görüyor.Peki Rusya bu işleri neden yapıyor,neden eski Sovyet topraklarındaki nüfuzunu kaybetmemek için elinden geleni ardına koymuyor? Herhalde ki, yeniden bir komünist parti önderliğinde ikinci defa Sovyetleri toplayıp yeniden sosyalizm deneyecek hâlleri yok. Baksanıza ne orak-çekiçli bayrak kaldı, nede Leningrad şehri.Toprakları genişletmenin devletlerin itibarını yükselttiği ve maliyesini beslediği devirlerde zaten çoktan tarihe gömüldü.O zaman nedir,kendi ülkesi üzerinde muhaliflerin seslerini keserek mutlak hakimiyet kurmuş; Gorbaçov ve Yeltsin zamanlarında özelleştirilmiş büyük şirketleri ve petrol rafinerilerini/kuyularını kitabına uydurarak,Batı’lı küresel egemenleri (küresel zengin anlayın,bu egemen lâfını,devlet değil! Çünkü devletleri,çıkarları her zedelendiğinde, istedikleri gibi yönlendirebilme kudretine sahiptirler. ) ,deyim yerindeyse, sallamayarak o şirketleri kamulaştıran, Putin gibi cesur ve zeki bir devlet adamını bu nüfuzu geri almak için her türlü tehdidi göze almaya iten?

Bugün; ABD’nin, Irak’ı neden işgal ettiğini anaokuluna giden çocuklar bile biliyor. Artık bu, tespiti geçtim, bir noktaya dikkat çekmek bile sayılmaz. Ama biz bir kere daha yineleyelim; neden petroldür. Bu, Putin’in bugün Gürcistan’da ne yapmaya çalıştığını da anlatır. Gürcistan, doğal kaynaklar açısından öyle matah bir ülke değildir ancak; Rusya’nın her türlü çabasına rağmen nüfuzunu Yankilere kaptırdığı Azerbaycan’ın, Hazar kaynaklı, doğal zenginliklerinin dünyaya servisinde önemli kapılardan birisi. Bu kapı, 2003’teki seçimlerle gelen ve tam bir züppelik örneği olan “Gül Devrimi” ile kaybedilmiştir. Bu tarihe kadar Azerbaycan’ın, Rusya’nın “elinin altından” çekilmiş olmasına rağmen, kaynaklarını ABD yararına olacak şekilde Batı’ya taşıması mümkün değildi. Çünkü Akdeniz üzerinden taşımak için Türkiye ile bağlantı Ermenistan toprakları üzerinden kurulmak zorunda idi ama; Ermenistan Rusya’nın alanıydı, yani bu iş imkânsızdı (tabii bu bağlamda, Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile yaşadığı ciddi sorunlarda şu enerji savaşının hiç etkisi olmadığını söylemek zor). İkinci alternatif de; Gürcistan üzerinden bağlantı kurup, hem Karadeniz vasıtasıyla Avrupa’nın kuzeyine hem de Akdeniz vasıtası ile Avrupa’nın güneyine, okyanusun diğer yakasına ve İsrail’e her alanda gerekecek olan petrolü kendi yararlarına sağlayabilmekti (tabii aracılara ve kaynak sahiplerine de belli yüzdeler koklatılacaktı, yeter ki bu ittifaka ekonomik/siyasi herhangi bir hasar vermesinler).Rusya Federasyonu, Sovyetler dağıldığından bu yana bu işi engelleyebilmek için çaba sarf ediyor.Şu ikinci paragrafta bahsettiğimiz, Azerbaycan’daki hükümet darbesi de bu iş için kurulmuş bir tezgâhtı.Nitekim; Haydar Aliyev, 94 Haziran’ında idareye el koymuş ve Baku-Ceyhan boru hattıyla ilgili girişimlere, 98 Ekim’ine dek ara verilmiştir.

(Eski politbüro üyesi ve KGB şefini Batı’ya dönmeye iten şey, halkının yoksulluğu dolayısıyla bu duruma karşı büyüyen tepkisi ve bir türlü kalkınamamasıdır. Çünkü 94’ten sonra, Azeriler bütün petrollerini Rusya’ya ihraç etmeye başladılar. Başka müşteri veya potansiyel müşteri de çevrede olmadığından, kazanması gerekenin çok altında kazanıyordu bu ticaretten. Çünkü fiyat yükseltse Rusya hem doğalgazı hem petrolü Orta Asya’daki Türkî devletlerden temin edebilir ve Azerileri dımdızlak ortada bırakabilirdi. Zaten yoksul olan halkın dibe vurması da tabiidir ki, sosyal patlama ve iktidar kaybı demekti.

****

5 Eylül 2008 Cuma

Uzun Günün Karı...


Ülke ekonomimizin en büyük sorunlarından biri şüphesin enerji... Varlık içersinde yokluk çeken,zahmete girip çıkarmak yerine ithal etmeyi tercih eden ender ülkelerdeniz. Bu sorunu ortdan kaldırabilmek ya da en azından en az seviyeye düşürebilmek için elimizden geleni yapıyoruz.İthal ettiğimiz enerjinin büyük bir kısmı elektrik üretmekte kullanılıyor.Son zamdan sonra da bunu daha kolay hisseder olduk. Tasarruf edebilmek içinde yaz-kış saati gibi uygulamalar hayata geçiriliyor. Kışın saatlerimiz bir saat geriye alıyoruz yazın ise ileri.Her sene bir ileri bir geri derken nerde olduğumuzu farkedemez hale geldik.Belki de sorunlarımızı çözmek yerine halı altına süpürüşümüzün sebebi budur.
Enerji tasarrufu için başvurulan uygulama sayesinde gün ışığından daha fazla yararlanarak elektrik tüketimini azaltmaya çalışılıyor. Bunun için referans olarak sanayinin yoğun olduğu İzmit alınıyor. Ancak her durumda Türkiye dünyadan ortalama bir saat geride yaşıyor diyebiliriz."Herşeyde gerideydik bunda da mı gerideyiz?" dediğinizi duyar gibiyim. Meridyen durumumuza göre hesaplandığında birçok batı ve doğu ülkesinin uygulamada bizden daha ileri bir saatte hayatlarını sürdürüyor ve daha fazla tasarruf ediyorlar.Örneğin Avrupada bazı şehirlerin meridyen farkıyla yaklaşık 2 saat geride olması gerekirken uyguladıkları saat ile sadece 1 saat geride yaşıyorlar. Sanayinin daha yoğun olduğunu varsayarak İzmit referans alınıyor. Ancak uzun yıllar önce başlanan bu uygulama ülkemizde yaşanan sanayileşmeye pek ayak uyduramaz hale geldi. Çünkü artık doğuda ki illerimizde de sanayileşme hızla artmakta ve bu saat uygulaması onları olumsuz etkilemektedir. Ankara'dan sonra kışın saat 15:30 dan sonra hava kararmaya başlıyor ve bu da doğu illerindeki sanayi faaliyetlerini olmusuz etkiliyor. Türkiye'nin ticaret hacminin büyük kısmını önceden İzmit ve çevresi oluştururken bugün ise Eskişehir'den sonraki illerimiz yüzde 50 den fazlasını sahiplenmiş durumdalar. Doğuda erken kapanan iş yerlerlerindeki işgücü kaybı ile GSMH'da önemli ölçülerde kayıplar yaşanmaktadır.
Gün ışığından daha fazla yararlanabilmek için artık bazı tedbirler yeni uygulamalar gündemde. Enerji Bakanlığı bu durumu ortadan kaldırmak için 2011 yılında saatlerimizi yarım saat ileri alarak diğer ülkeleri yakalayabilmek peşinde. Ancak bu uygulamanın bazı sorunları ortaya çıkarmasından korkulduğu için tarih 2011 olarak düşünülüyor. Bu uygulama ile artık doğu illeri ve doğu ülkeleri referans alınacak böylece aradaki fark ortadan kaldırılmaya çalışılacak. Kalkınma hızımızıda etkileyecek bu uygulama ile "güneş doğudan doğar" diyerek yüzümüzü birazda doğuya dönmaya başlıyacağız gibi geliyor.Belki çok hayelperestlik olacak ama bu uygulama ile artık birazda doğudaki gelişmelere bakacağımızı düşünüyorum. Batıyla fazla oyanlamış olmanın verdiği yorgunluk ile doğuda hızla kendini hissettiren ekonomik gelişmeler belki bizi daha doğru bir yola iletebilir.Önce zaman olarak sonra da ekonmik olarak yakalamamız gereken birçok ülke olduğuna inanıyorum.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Küllerinden Doğan Rusya


Serbest piyasa ekonomisine geçişte zorluklar yaşayan Rusya yüksek enflasyon, gelir dağılımında ki yüksek farklılıklar, işsizlik gibi sorunlarla mücadele etmeye çalışsa da 1998 yılında devalüasyon ile iflasını açıklayarak çok zor duruma düştü. Krizden önce %0.5lerde olan enflasyon krizden sonra % 85lere yaklaşmaktaydı Rusya’yı batıran ise petrol ve enerji fiyatlarında ki düşüştü. Bununla beraber Rusya’yı kurtaracak olan ise yine petrol ve enerji fiyatları idi. Ancak çok düşük bedellerle özel sektöre geçen enerji kaynaklarını geri alabilmesi gerekiyordu bunun içinde bir takım siyasi oyunlardan çekinmedi ve istediği gibi enerji kaynaklarını ya geri aldı ya da yüksek oranlarda pay sahibi oldu. Rusya’nın bu hakimiyeti ekonomik verilerini yeniden canlandırdı. Doğal gaz ve petrol gibi enerji ürünlerine sahip olması nedeniyle fiyat artışları döviz rezervlerini artırmaya yetmiştir. Ekonomisinin üçte biri ihracat, ihracatının da üçte ikisini petrol ve enerji satışları oluşturmaktaydı. Bu satışlarla Rusya artık dünyanın en yüksek döviz rezervlerine sahip 3. ülkesi olmayı başarmıştı.

Aynı zamanda Rusya yeniden siyasi gücünü kazanabilmek için İran ve Çin ile yakın ilişkilerde bulunmaya başladı. Nede olsa Çin petrolü satmak için iyi bir pazar İran’da silah satmak için kaçınılmaz bir fırsattı. Stratejik önemi giderek artan Rusya, Sovyet ülkeleri üzerindeki etkisini artırarak buradaki kaynakları kendi kontrolüne almak istiyor ancak hem ABD hem de Avrupa buna engel olabilmek için ve Rus petrolüne olan bağımlığı azaltmak için Orta Asya kaynaklarına ulaşabilmek için alternatif boru hatları döşemeye başladı.

Rusya’nın bu güçlenişi askeri açıdan da sorun teşkil edince füze kalkanları ile Rusya’nın Avrupa’dan ayrılması gerekti bunu içinde bahane her zaman ki gibi Ortadoğu’daki nükleer silahtı. Bunu üzerine Rusya Sovyetlerin en zayıf zamanında imzalanan ve askeri kısıtlamalar getiren anlaşmalardan tek taraflı olarak çekildi. Böylece askeri bağımsızlığını yeniden kazanmış oldu.

Şimdi hem ekonomisini hem de siyasi varlığını güçlendiren Rusya gövde gösterileri yapıyor. Bıçaklar bileniyor… Yeni bir soğuk savaş belki de ( Allah korusun ) sıcak savaş…

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Made in China


Yaklaşık 1.3 milyar nufusa sahip olan Çin Asya ülklerinin geçmişinde olduğu gibi tarıma dayalı bir ekonomiye sahip iken bunu sanayi ağırlıklı bir ekonomiye çevirmek ve 800 milyona yakın iş gücünü istihdam edebilmek için ihraacata yöneldi. Şirketlerin kapanmasına, ABD gibi bir dev ekonomiye rakip olabilen hatta birçok dev şirketin kapanmasına örneğin ABD'nin en büyük yedek parça şirketi olan Delphi'nin kapanmasına sebep olan Çin bunu nasıl yapıyor?
Ekonomisindeki işgücü poatnsiyelini gören Çin dış ticaret ve yabancı sermeye girişine izin verince ve bunu da çeşitli teşviklerle destekleyince öenlenemez büyüyüşüne başlamış oldu. Başlara stratejik önemi olduğunu düşündüğü sektörlere yabancı sermaye yatırımına ya hiç izin vermiyor ya da enfazla yüzde 50'lik ortaklığa izin veriyordu. aslında bu da yabancı şirketlerin işine geliyordu. Çünkü böylelilkle tanımadıkları Çin pazarına ortakları sayesinde kolaylıkla uyum sağladılar.2001 yılında DTÖ'ye üye olan Çin artık yatırımcı haklarını daha iyi koruyabileceği için yatırımlar ve ticaret daha da artı. yatırımları daha da üzerine çeken Çin 2005 yılında 72 milyar dolar sabit sermaye girişi sağladı.
Çin'in diğer bir uygulaması ise; kamu bankaları ile kamu şirketlerini ( özelleştirerek kurtulmak yerine ) daha da önem vermesi oldu. Mevduat ve kredi faizlerine etki ederek, mevduat faizlerini kredi faizlerinin altında belirlerdi ve zarar etmelerini engelliyordu. aynı şekilde devamlı ve artan bir enerji talebi olan Çin enerji fiyatlarını düşük tutuyor rafineler zarar etse bile bu zararlar kamu şirketleri üretimi ile finanse ediliyordu.
Çin hükümetinin en öenmli teşviki ise elbette kur politikaları oldu. Peş peşe Yuan'ı devalüe etmesi ihracatçıların daha da kar etmesini sağlıyordu.
Çin'li üreticiler birçok avantajlarına bir de esnekliklerini ekleyince rekabeti daha da zorlaştırdılar. büyük parti üretimleri ile AB'ye daha kolay girebilir ve daha ucuz fiyat verebilir hale geldiler.
Uygulanan bu politikalar ve Çin'in aşırı enerji ve aramal talebi;verimliliği artırmasıyla birlikte dünyanın birçok yerinde üretim maliyetlerini artırmasına rağmen rekabeti arttırdığı için fiyatlara yansıtılamadı.
Sonuç olarak; hemen hemen Türkiye ile benzer bir demografik yapıya ve olanakalara sahip olan Çin bügün bir çok dünya devine kafa tutabilir hale geldi ve bu büyüyüşünüde devam ettiriyor.
Acaba Çin Türkiye'nin izilediği politikaların tersini izleyerk mi dünya devi olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor?