7 Ağustos 2008 Perşembe

Ah Şu Cari Açık -2- ( Özel sektör )



Geçen yazımda bahsettiğim cari işlemler açığının kapatılabilmesi için yapılması gereken elbette çok şey var. Öncelikler iş devletin uygulayacağı ekonomi politikalarında. Cari açığı etkileyen faktör ekonomik büyüme, bu durum da ekonomik büyümeyi azaltmak faiz politikalarında değişiklik yapmak gerekebilir. Ancak ekonomik büyümeyi azaltmak çare olmaz çünkü halen kişi başına gelir düzeyi gelişmiş ülkelerin çok altında işsizlik düzeyi yüksek seyretmekte ve geç ve dinamik bir nüfusa sahip bir ülkeyiz. Bu yüzden gelir düzeyimizi artırmak zorunda yani büyümek zorundayız. Reel sektörden beklenen verimlilik artışı cari açığa engel olamıyor çünkü yüksek faiz uygulaması ve para politikasına duyulan güven YTL yi gittikçe güçlendiriyor. Bu durumda ihracatımızı artırmak için yüksek faiz politikasından vazgeçmek ve YTL’nin değer kaybedebilmesi için döviz alımlarını artırmak gerekiyor. Döviz rezervleri artırılarak daha güçlü bir ekonomiye sahip olunmalı. Ancak bu politika bu sefer de düşük enflasyon politikasına ters düşmekte. Her ne kadar merkez bankasının yapmış olduğu enflasyon hedeflemelerini sık sık yukarı çekmek zorunda kalsa da bir zamanlar kronikleşen enflasyon günlerine kimse dönmek istemiyor. Merkez bankası uyguladığı faiz politikası ile enflasyonu düşüremiyor ve her enflasyon hedefini yukarı çekişinde gerek yatırımcıların gerekse halkın gözünde itibar kaybediyor olsa da politika politikadır diyerek sadık kalıyoruz.

Bu kabullenişin ardından cari açıkla mücadele elbette reel sektörün kendi çabalarına kalıyor. Global rekabet ile baş edebilmek için reel sektörün alması gerek önlemler ve bu önlemleri esnekleştirerek her an değişen koşullara uygun hale getirmeleri gerekiyor. O halede Türk üreticisinin yıllarca ek masraf olarak baktığı bu bugün halen zorunlu düzenlemelerle uyguladığı kalite programlarına önem vermeleri gerekiyor. Öyle ki artık fiyatları üreticilerin değil de alanların kendi isteklerine göre düzenlediği bir platformda yarışıyoruz. Mahallenizde bir market düşünün ki ekmeği sattığı fiyatı beğenmiyor yerine siz fiyat veriyorsunuz. Çünkü istediğiniz az başka bir yerden daha ucuza alabilme ihtimaliniz var. Fazla basitleştirilmiş bir örnek belki ama teknoloji üreten ve yenisi çıkmadan pazarlayabilmek için çabalayan şirketler için durum bundan farksız değil. Alternatif olarak global pazarda birbirleriyle yarışan şirketlere rakip olmak yerine onlara ara mal satmak ya da tedarik zincirlerinde yer almak daha mantıklı olabilir. Büyük şirketlerin yanında yer almak diyorum çünkü Türkiye’de yatırımcılar rekabet edebilecek konuma gelebilmeleri için öncelikler maliyetlerini kontrol edebilmeyi öğrenmelidirler. Risk almayı pek sevmeyen ve devamlı fiyatlarını düşürebilmek için kendini kaliteden taviz verme mecburiyetinde hisseden yatırımcılarımız tabir yerinde ise daha çok fırın ekmek yemek zorundalar.( Elbette ki hepsini kastetmiyorum.). Kalitelerinden taviz vermek yerine bunu devamlı hale getirmeli ve markalaşarak daha geniş kitlelere hitap etmeleri gerekmektedir. Özellikle ucuz iş gücü ve daha önce de bahsettiğimiz gibi kur avantajına sahip olan Çin’li üreticilerin rekabet edemedikleri firmaların başında elbette ki kalitesini kanıtlamış olanlar gelmektedir. Ayrıca şirketler verimliliklerini artıracak yeniliklere önem vermek zorundadırlar. Burada bahsettiğim gelip geçici olan ve maliyetlerin bir süreliğine düşmesini sağlayan verimlilik artışı değil ondan ziyade kalıcı olacak ve yeni yatırımlarla desteklenecek olan verimliliktir. Yeni yatırımların da rakipler ile rekabet edebilecek büyüklükte ve tutarlılıkta olması şarttır. Burada Türk girişimcisinin pek sevmediği ve çekindiği risk kavramı ortaya çıkmakta bunun için de devamlı kendini yenileyen ve gündemden kopmadan yeniliklere açık olan girişimcilerin önemi artmaktadır. Teknoloji üretebilen bir ekonomi olabilmek için bu tür girişimcilerin öneminin zaten farkında olmamız gereksiniminin yanı sıra yenilikçi olabilmek için devamlı araştıran ve riskli pazarlara doğru yatırım yapabilen üreticiler sayesinde rekabet ile başa çıkabilir, markalaşabiliriz.

Elbette ki tüm bunların yanında devletin de bu uygulamalara destek vermesi gerekmektedir. Şimdilik sadece girişimcilerin cari açığı azaltmak için alması gereken önlemlerden bahsettim. Madem ki para politikasın da ısrar eden bir merkez bankasına sahibiz o halde kapılara kilit vurup gidemeyeceğimize göre bu global rekabet ile başa çıkabilmeyi öğrenmeliyiz. Zaten burada bahsettiklerim sadece cari açığı azaltmak için değil rekabet edebilecek konuma gelebilmek için gerekenler. Bunun yanında eğer merkez bankası inatla uyguladığı politikasında vazgeçerse burada bahsettiklerimle birleşerek belki de yeni bir Çin olmamızı sağlayabilecek önlemler.

Hiç yorum yok: