19 Ağustos 2008 Salı

Ne Alemdeyiz?


Rekabetin Müthiş boyutlara ulaştığı küreselleşen bir dünya... Hayal bile edilemeyecek gelişmeler, insanların haal gücünü zorlayan yeni ürünler, birbirinden pazar kapmak için hertürlü yola başvuran dev şirketler...Tüm bunlara birde eksik kalan devlet desteğini ekleyin. Alın size rekabet edemeyen Türk firmaları... Aslında hiç birinin devleti suçlamaya hakkı yok diyorum bazen. Yabancı yatırımcı desteğiyle ayakta durabilen bir kaç büyük şirket haricinde dünyaya nam salmış bir dünya devimizin olmayışı içler acısı. Peki onlar bunu nasıl yapıyorlar? Bizde çalışanların işi basit aslında.( Devlet memurlarına hiç değinmiyorum yoksa işin içinden çıkamam.) Bahsetmek istediğim çalışma koşullarından ya da sıkıntılarının yok olduğu falan değil sadece işe olan ilgileri. Sabah vardiya kartını basar başlar işe. Önce iş arkadaşlarıyla bir kaç hoşbeşten sonra rutin işleri yapar öğle yemeğinden mümkün olduğu kadar geç dönmemin yolunu en kısa sürede keşfeder, eğer başında işi öğretmekten kaçan ya da " aman öğrenirse gençtir benden daha enerjiktir yerimi ona verirler işsiz kalırım" düşüncesine hakim bir şefin varsa en ufak bütün dosyaları onun başına yıkıp paydos zilini bekleriz. Eğer işlerin yoğun olduğu bir dönem ise de " aman çok yoğunuz bugünlerde" der yakınırız. Sadece çalışanlar mı hele birde başınızda vurdumduymaz bastonu parlamaya başlamış, bilgilerine artık sadece kütüphanelerin tozlu raflarında raslayabileceğiniz bir yöneticiniz varsa ohh değmesinler keyfinize... Nasıl olsa balık baştan kokar!
Dünyayı ele geçirmiş şirketlerde ise durum tam tersi. Eğer işinin hakkını veriyorsan, doğru kararları doğru zamanda uyguluyorsan, yeni fikirler senden çıkıyorsa hele ki risk senin vazgeçilmez heyecanın ise işte sen vazgeçilmez bir yönetici yada çalışansındır. Dünya devi bir arama motoru çalışanları mesai saatinden sonra yeni fikirler için toplanıp ya bir kafede ya da bir çalışanın evinde tartışıyorlar hemde hiç bir ücret talep etmeden. Daha ilginci var... Bir oyuncak üreticisi firma yöneticileri mesai saatinden sonra oyuncak parkında oyunlar oynayıp yeni ürünlerinin nasıl olması gerektiği konusunda fikir edinmeye çalışıyorlar.Ücret mi? İşlerini o kadar önemsiyorlar ki ücret değil onların derdi başarı ya da ürünlerinin dünyada milyonlarca insana ulaşmasının verdiği haz...
Şimdi diyeceksiniz ki bizde geçim derdi var, bizimde milli gelirimiz o kadar olsa bizde öyle yapardık. O zaman bende şunu diyorum; acaa her çalışanımız yaptığı işin hakkını verse, düşündüğü sadece para değil başarı olsa, çalmak yerine kazanmayı hedeflese kim tutar bizim "çılgın girişimciler"i?

Not: Tüm bunların gerçekleşebilmesi için herkesin düşüncelerini yeniden gözden geçirmeli yeniden aile,kardeş, vatan kavramlarını kazanabilmeliyiz. Bununla ilgili de bir yazı yazacağım inşaallah...

10 yorum:

HErgun-Since-1983 dedi ki...

Eyvallah diline-kalemine-klavyene sağlık :)
Konuş be kardeşim kim tutar seni! En fazla dokuz köyden kovarlar! Kovsunlar be kardeşim.. sen de gider onuncu köye-şirkete CEO olursun.. Gerçi öyle bir şirket de ancak Avrupa veya Amerika'da mevcut dediğin gibi :) Olsun beah, ne güzel işte bizim de Amerika'da bir devin CEO'su olan kardeşimiz olur işte :)
İnşaallah diyeyim de dua niyetine olsun :)
Vesselam..

Veli KOCATÜRK dedi ki...

Abicim bal damlamış yine ağzından. Teşekkür ederim duaların için...
Ayrıca dokuz köyden kovarlarsa seninde adını veririm ne de olsa sen sardın bu işi benim başıma :)))
Tekrar tekrar Allah razı olsun...

Aslan Karahan dedi ki...

Muhteşem bir yazı gerçektende
Yazdığın bu yazının konusunu çoğu zaman aklıma gelmişti kafa yormuştum yani..ama işte malum iş ahlakı malesef insanlarımızda çok az var......
şuana kadar çalıştığım x yerlerde herkes bana sen mi? kurtarıcaksın burayı gibi laflar söylerlerdi . aman boş ver salla gitsin.....
"Ne kadar para o kadar köfte" gibi sözler duydum hep çok yanlış gerçektende...Ben her zaman en basit bir stand başında bile takım ruhuna inandım ve suan partime çalıştığım insanlara arkadaşlarıma bunu aşılıyorum..."Hep daha ileriye merakla heycanla arzuyla istekle bu bizim işimiz hadi sonuna kadar eğlenelim diyorum"..
Kısacası bu kavramı herkes kavramalı işte ozaman herşey çok güzel olur...

Veli KOCATÜRK dedi ki...

Teşekkür ederim. Hüseyin bey işi "eğlenelim" diye tanımlamanız gerçekten çok hoş. Hani derler ya yaptığın işi seveceksin buna ek olarak saygısa göstereceksin. Ben hep işinin hakkını verenlerin mutlaka hak ettikleri yere geleceklerine inanmışımdır gelemeseler bile iş ortamında gösterdikleri gizli liderlik zaten onların işlerinden haz almalarını sağlıyor.
İşinizde başarılar dilerim.Umarım uğraştığınız takımınızda size hak ettiğiniz değeri verir...
Kolay gele...

Dr.Firma dedi ki...

Önemli bir konuya değinmişsiniz.

Harvard Üniversitesinde yapılan araştırmalarda gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler arasındaki en önemli farkın düşünce yapısındaki farklılıklar olduğu belirtiliyor.

Bu açıdan baktığımızda ise Ar - ge 'nin ve ekip çalışmasının rolü önemli.

Gelişmekte olan bir ülke olarak düşündüğümüz ancak Çin ve Hindistanla birlikte dünyada gelişmiş ülkeler arasında yerini alması beklenen Brezilya 'nın kozmetik sektöründeki bir firması .İsmi Natura

Natura ,konusunda dünyanın önde gelen araştırma merkezleriyle işbirliği yapıyor.
Küresel devlerin 1/10 'u büyüklüğünde bir Ar-Ge 'si bulunuyor.(150 kişilik),

Çalışan ve satıcılarıyla ekip çalışması içinde.

Sonuç ; Dünya devlerinin yoğun rekabetine karşın ülkesinde pazar lideri ve 10 'dan fazla ülkede faaliyet gösteriyor.

Pazarlama müdürleri şöyle diyor ;

''Bizim için önemli olan yeni bir ürün geliştirmek değil ,müşterinin ne istediğini anlamak.Bunu yapabilirsek ürünü kolaylıkla geliştirebilecek olanaklara sahibiz.''

Diğer bir örnek Meksika 'dan çimento devi Cemex ülkesinde devlerle rekabet ediyor ve pazar lideri.

En önemli artısı ise küresel bilgiye entegrasyon ve ekip çalışması.

Buradan düşünce yapısındaki farklara gelirsek ;

Kendisine somut hedefler verilmeyen memurların ,ekip çalışmasına alınmayan ,yol haritası gösterilmeyen çalışanların performans düşüklüğünün kendilerinden kaynaklanmayıp , düşünce yapısındaki farklardan dolayı sistemden kaynaklandığını sonucu ortaya çıkıyor.

Veli KOCATÜRK dedi ki...

Sonuç olarak bu sorunun temelinde yöneticilerin var olduğunu ortaya koymuşsunuz. Yöneticilere rağmen kendi kendini yönetebilen insanlarla bir çok firmanın ayakta durabildiğini düşünüyorum.
Malesef sistemler yıllandıktan sonra ülkemizde kıymetleri bilinmekte belki de çok fazla gelenekçiyiz, yeniliklere çabuk adapte olmaıyoruz. "Takım çalışması" kavramının ise ülkemizde yerleşebilmesi için köklü bazı değişiklikler gerektiğine inanıyorum. Örneğin takımlar çalışanların karakterlerine göre oluşturulmalı bunun içinde çalışanlar arasında eşitsizlik,kayırma,akraba ilişkisi gibi ülkemizde yaygın olan işe alma standartlarının(!)ortadan kaldırılması gerektiyor...

Dr.Firma dedi ki...

Teşhisleriniz çok yerinde.

Sistemden kaynaklanan bir sorun ise sizinde belirttiğiniz '' yöneticilere rağmen '' bir firmanın ayakta kalması.

Bu cümle '' yöneticilerle çalışanların işbirliği içinde '' olarak başlayabilseydi sonuçlar daha iyi olur muydu ?

Yazdığınız bir çok şeyi dünyadaki araştırmalar da destekliyor.

Örneğin ahbap çavuş ilişkisi gelişme önündeki bir önemli bir engel.Yabancı bir danışmanlık firması ''az gelişmiş ülkelerde iş yapacaklara tavsiyeler '' konusunda
O ülkelerde iş yapacak elemanlarınızı bu konularda bilgilendirin.

''Çünkü oralarda sözleşmeler gerçekleşmemek üzerine yapılır . ''

''İlişkiler kurallardan daha önemlidir . ''

diyor .

Ayrıca son dönemin yıldızları Çin ,Brezilya ve Hindistan 'ın gelişmiş ülke kategorisine girebilmeleri için diğer başarıları yanısıra ahbap - çavuş ilişkisinide kaldırmaları gerekli deniyor.

Diğer taraftan gelişmiş ülkelerin düşünce kuruluşları aracılığıyla az gelişmiş ,gelişmekte olan ülkelerde insanların başarma konusunda kendilerine güveni azaltılmaya çalışılıyor.

1961 yılında % 100 yerli malzeme ve mühendis tarafından yapılan '' Devrim '' isimli araba test sonuçları başarılı olmasına rağmen üretime geçemedi.

İnsanların bu gün o konuda hatırladığı arabanın başarısız olduğu yönünde .Halbuki durum farklı.

1961'deki proje devam etseydi 2008 'de hangi aşamalara gelebilirdi ?

Bu konuda detaylı bilgiler Soner Yalçın 'ın ''Siz kimi kandırıyorsunuz '' kitabinda bulunmakta.

Eğitim sistemide çok önemli.Katılımcı eğitime yer vermeyen bir sistemin aktif yönetici ve çalışanlar çıkarması oldukça zor görünüyor.

Umut verici olan ise sizin gibi gençlerin '' Neden gelişemiyoruz '' ' u sorguluyor olması.

Düşünen ,sorgulayan ve uygulayan insanların sayısı arttıkça , gelişmenin kendiliğinden geleceği konusunda hiç endişeniz olmasın.

Not : '' Takımlar çalışanların karakterine göre oluşturulmalı '' farklı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir fikir .Şu ana kadar hiç duymamıştım. Tebrik ederim.

Veli KOCATÜRK dedi ki...

Öncelikle vermiş olduğunuz gerek yorumlarınızla gerekse sitenizde yazdığınız değerli bilgiler için teşekkür ederim.
"devrim" den söz açılmışken bir kaç kişiye sordum malesef böyle bir girişimin varlığından bile haberi olmayanlar var içler acısı değil mi? Bir de Eskişehir'de kapatılan uçak fabrikamız var. Maliyetler çok yüksek olduğu için ithal edilmeye karar verilmiş. Peki o fabrika halen faliyette olsaydı? Kolay mı vazgeçiyoruz dersiniz?
Eğitimden söz açılmışken bir anımı paylaşmak isterim. Araştırma ödevim için görüştüğüm alanında bir çok dev firma ile çalışmış bir pazarlama müdürüne sohbetimizin sırasında üniversitede öğrendiğim bilgilerle pek karşılaşmadığı söyleyince gülümseyerek "Eğer okulda harcadığın beş seneyi yanımda geçirseydin bugün bir pazarlama müdürü kadar bilgiye sahip olurdun." dedi. Şok oldum. Boşuna mı okuyorum hissine kapıldım.Üstelik bu hissi yaşayan sadece ben değil piyasayı görme fırsatı olan tüm arkadaşlarım... Eğitim sistemimiz yeteneklere göre değştirilse yada gelecekte uzmanlaşılmak istenen alana göre yeniden şekillense daha verimli olmaz mıydı? Örneğin ortaokuldan sonra iktisat okullarında eğitim görülebilse...
Son olarak "takımlar çalışanların karakterlerine göre oluşturulmalı" dedim.örnek olarak bir takımda birden çok liderlik vasfına sahip kişilerin bulunması ya da liderlik vasfı olmayan kişilere liderlik verilmesi kaosa neden olmakta. Verim alınamamakta. Tabi örnekler çoğaltılabilir...
Kolay gele...

Dr.Firma dedi ki...

Sorun eğitim sistemi yanısıra iş hayatındaki ahbap - çavuş ilişkisinden kaynaklanıyor.

Okulu bitirenler daha farklı bir çalışma ortamı beklerken iş dünyası onlara ayak uyduramıyor.

Dünyada ki kayda değer firmaları yönetenlerin iyi okullardan mezun olması tesadüf olabilir mi ?

Liderlik bence en fazla sahip olunan iyi bir ekip kadar önemli.

Büyük görünen liderler bile yaptıkları değerlendirildiğinde toplumlar üzerinde farklı etkiler bırakabiliyor.

İyi konuşarak insanları etkilemek önemli görülse de sonuçlara bakılınca firmalara ve insanlara sağladığı faydalar tartışmaya açık.

Dünyanın en büyük firmalarının yer aldığı Fortune 100 'de yapılan bir ankette Clinton 'u şirketinin başına getirmeyi düşünenlerin oranı yalnızca % 15 olarak çıkabiliyor.

Veli KOCATÜRK dedi ki...

Dediğiniz gibi sadece iyi konuşmak pek de fayda etmiyor. Peki bizim siyasetçilerimizi kaç şirket başa getirirdi acaba? Ben pek fazla olduğunu zannetmiyorum.Büyük şirketlerde liderlerin vereceği kararlar ve de çalışanları üzerindeki etkisi çok önemli yani katkısı ön planda. Bizde ise durum farkı heralde bir siyasetçimizi firmaın yöneticisi olarak düşünecek bir şirket onun kolunun ne kadar uzun olduğuna bakardı.